2011'in temmuz ayında gittiğim, Nevada eyaletinin sınırları içinde yer alan Las Vegas sanki daha dün gitmişim gibi aklımın bir köşesinde çok net bir anı. Aslında bir çöl olan Las Vegas'a "Dünyanın Eğlence Merkezi, Günahlar Şehri, İkinci Şansların Başkenti" gibi isimler de verilmiştir. Eskiden denetimden uzak, mafyanın boy gösterdiği bir şehir olan Las Vegas 20. yüzyılın ilk yarısında kurulan kumarhaneler ve inşa edilen otellerle yavaş yavaş ün kazanmaya başladı. Günümüzde ise nüfusu yaklaşık 610.000 olmasına rağmen yılın her günü, günün her saati gayet kalabalık bir şehirdir.
Dünyanın ünlü mimarilerinden yola çıkılarak yapılmış 40'ın üzerinde otelin her biri kendine özgü bir konsepte sahiptir: kırmızı ve mavi kuleleriyle bir şato olan "Excalibur", girişinde Eyfel Kulesi bulunan "Paris", önünde Sfenks duran tamamen cam bir piramit olan "Luxor", hemen yanında Özgürlük Anıtı'nı görebileceğiniz "New York, New York", Antik Roma hükümdarlarının sarayı olan "Ceaser's Palace", ve İtalyan mimarisinden esinlenerek yapılmış, her şeyiyle lüks "Bellagio"... Sayısız otelde yapabileceğiniz sayısız aktivite de cabası. MGM'de aslanların şovunu izleyebilir, Bellagio'nun dillere destan su şovundan ıslanabilir ya da bir halatla Stratosphere'in tepesinden atlayıp adrenalinin doruk noktasını yaşayabilirsiniz.
Ben sadece 3 gün orada olamama rağmen yeterince eğlendiğimi ve tatilimin hakkını verdiğimi düşünüyorum. Ancak sizin de oraya gitmek gibi bir arzunuz varsa size tavsiyem, kalabildiğiniz kadar çok kalın. Bir sonraki yazımda
görüşmek dileğiyle... Hoşça kalın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder